Bana bu soru sorulduğunda aklıma çocukluğuma ait bir sahne gelir. İlkokul yıllarımda İstanbul Fatih’teki evimizde anneme bir şey sormak istiyorum ama çekiniyorum. Halbuki evin tek kızı ve son çocuğuyum pek kıymetliyim. Çareyi yazmakta buluyorum ve küçük bir kâğıda ‘anneciğim şunu yapabilir miyim?’ diye bir not yazıp kadıncağızın eline tutuşturuyorum. O da okuduktan sonra merhametli gözleri doluyor bana niye yazdığımı soruyor. Galiba kendimi yazarak daha iyi ifade ettiğimi o yaşta anlamıştım. On üç yaşımdan itibaren de düzenli olarak günlük yazdım. Hassas ve duygusal bir çocuktum ve kitaplar hep en yakın arkadaşlarım oldu. Okudukça kelimelerin sihirli dünyası beni içine çekmeye başladı. Konuşurken o sihir kayboluyordu. Kimi zaman sade bir dille hikâyeler yazdım kimi zaman ahenkli mısraları alt alta dizdim. Beni yazmaya hayalperest karakterim itti diyebilirim.
2)İlk kez ne zaman ve ne hakkında yazmıştınız?
Profesyonel olarak ilk yazım ortaokul son sınıfta katıldığım şiir yarışması için olmuştur. İstanbul üçüncüsü olmuştum. O yıllarda Haliç korkunç derecede kirliydi ve buna dikkat çekmek için bu yarışma düzenlenmişti. Okulumuz Haliç’e çok yakındı ve o pis kokuyla yaşamak inanılmaz zordu. Bu konuyu en güzel biz işlemiştik hem şiir üçüncülüğü hem de resim birinciliği bizim okula aitti.
Hikâye olarak ilk denemelerim lise yıllarında oldu. Daha çok sevgi temalı bu hikâyeler o dönem okuduğum batı klasiklerinin etkisiyle şekillenmişti.
3)Yazdığınız eserlerde karakterlerde kendinizden parçalar oluyor mu?
İzler kitabımdaki hikâyeler tamamen gerçek hayattan. Karakterleri ya birebir tanıyorum ya da onları tanıyanlar arkadaşlarım. O yüzden karakterlere kendimden bir şey eklemedim. Olaylara yorumumu kattım ama kişileri özgün yazdım.
4)Sevdiğiniz ve takip ettiğiniz diğer yazarlar kimlerdir?
Tarık Buğra benim en etkilendiğim kalemdi. Daha sonra Mustafa Kutlu ve son dönemde Ali Ural okumaya doyamadığım yazarlar oldular.
5)İlk kitabınızı bastırıp elinize aldığınızda neler hissetmiştiniz?
İlk kitabım yOLcu isimli bir şiir kitabıydı. Onu elime aldığımda tuhaf bir korku hissettim. Yıllarca hayalini kurduğum şey gerçekleşmişti. Daha çok okuyucuya ulaşınca daha çok eleştiri alıp yazmaktan soğur muyum? Tenkitler kırıcı olursa ne yaparım? diye endişelendim. Ama çok şükür hep yapıcı eleştiriler oldu. Daha çok yazmam için teşvik oldu.
6)Kitaplarınızın başarısı sizi tatmin ediyor mu yoksa bunu önemsemeden yazmaya devam mı ediyorsunuz?
Kitaplarımın beğeniliyor olması elbette onur verici. Ama fazla reklam yapma imkânım olmadığı için küçük bir çevrede biliniyorum. Bu az okuyucu kitlem beni yazma sevdamda hiç yalnız bırakmadı. Kitaplarımın başarısını önemsemiyorum desem yalan olur ama başarısız olsaydılar yine de yazmaya devam ederdim. Günlüklerim basılmadı ve asla basılmayacak, onları ben kendim için yazıyordum. Yazmak benim kendimle iletişim tarzım. Geri dönüp yazdıklarımı okumak bana en büyük motivasyon oluyor.
7)Kendinizi kısaca anlatır mısınız?
Gülnihal; çocukluğundan beri yaradılanı Yaradandan ötürü sevdi. Hoşgörüm, insancıl yanım, merhametim bazen bencil yapıdaki insanların beni üzmesine sebebiyet verse de bu huydan vazgeçemiyorum. Yazmak hayat tarzım ve aldığım olumlu tepkiler bana iyi ki yazıyorum dedirtiyor. Bana değer veren okuyucu kitlemin profiline bakarsanız beni daha iyi anlarsınız. Kalemim doğruyu, güzeli, hakkı yazar. Kimsenin dünya görüşü, siyasi fikri beni ilgilendirmez. Bir cümlem bir kişinin yüreğine bahar getirebiliyorsa… Bir sözüm bir kişiyi sarıp sarmalayabiliyorsa beni yazmaktan daha çok hiçbir şey mutlu edemez.
8)Bana önerebileceğiniz bir kitap olsa hangi kitabı önerirdiniz?
Posta kutusundaki mızıka (ALİ URAL)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yapmış olduğunuz yorum için teşekkür ederiz...